Trabzon Doğu Karadeniz’in merkezi
konumunda bir şehirdir, bu merkez olma özelliği tarihsel olarak da gelmektedir.
Trabzon, Bizans’tan Osmanlı’ya bir eyalet başkenti konumundadır. Daha gerilere
gidersek, Mitridates IV, Trabzon merkezli bir imparatorluk kurup tüm Anadolu’ya
egemen olduğunu ve sonrasında Romalılara yenildiğini görürüz. Bizans döneminde
Latin istilasıyla bölünen imparatorlukta Kommenos hanedanının Pontus Rum
İmparatorluğunun güçlü konumu dikkat çeker. Şehir, ticaret limanı ve Türk
beylikleriyle kurduğu ittifaklarla zenginleşmiş, coğrafi olarak yükselen dağlar
akınlara karşı doğal bir bariyer görevi üstlenmiştir. Bundan dolayı Trabzon,
İstanbul’dan bile sonra 1461 yılında fethedilmiştir. Kurtuluş Savaşı döneminde,
Trabzon Müdafai Hukuk Cemiyeti düşmana karşı direnişte ana unsurlardan biri
olmuştur.
(Atatürk Köşkü)
Kısaca Trabzon’a gelirken şehrin,
doğu Karadeniz’in merkezi olma konumu, geçmişten gelen Rum ve Ermeni varlığı
göz önünde bulundurulmalıdır. Şehirdeki tarihsel yerler gezilirken görülecek
pek çok kilise, cami, eski binalar bu mirasın ürünüdür. Ondan dolayı bu kadar
güzel ve etkileyicidir.
Bunun yanında şehrin gerek doğal
güzellikleri, gerekse de Doğu Karadeniz’e ait kültürel özellikleri ayrı bir
unsurdur. Yüksek dağları ile yemyeşil bir doğaya, gürül gürül akan nehirlere,
ormanlara ve mavi-kara bir denize sahiptir. Yaylalara köylere uğramak gerekir.
Ağustos ayında dalından koparılıp taze fındık yenmelidir. Patikalarda yürümeye
vakit ayrılmalı, serin sularından içilmelidir.
Şehrin bir de kendine has kültürü
vardır, ki gidildiğinde bunu hissetmeye çalışmak gerekir. Bu kültürü örneğin
Nazım Hikmet, “Oy Karadeniz’in gümüş telleri” dizesinde yazmış, Trabzon
gümüşçülüğüne vurgu yapmış, memleketine olan özlemini ve sevgisini dile
getirmiştir. İsmet Özel de “bir pıçak ki sevgilim Sürmene işidir” diyerek
halkın keskinliğine, sağlamlığına ve aynı zamanda “b” yerine “p” diyen yöre
halkının diline de bir göndermede bulunmuştur.
Baktığımız zaman şehirdeki
Trabzonspor bile başlı başına bir kültür unsurudur. Kendine özgü yemek kültürü
vardır, çünkü farklı bir coğrafyadır. Trabzon’un her tarafı yemyeşildir ama
Anadolu’daki gibi tahıla dayalı bir tarımı yoktur. Buna bağlı olarak mısır
ekmeği vardır, hayvancılık yaylalarda yapılır, bunun getirisi olarak sütler
yağlı olur, tereyağı bol yenir. Osmanlı döneminde Kırım’dan Trabzon limanına
buğday gelirdi, buradaki fırınlarda kendine özgü Trabzon ekmeği geleneği halen
daha devam etmektedir. Şehirde elbette bir balık kültürü de vardır, başta hamsi
olmak üzere Karadeniz balıklarını taze olarak bulmak mümkündür. Kısaca Doğu
Karadeniz bölgesine özgü pek çok farklı lezzeti içinde barındırır.
(Ayasofya Müzesi)
Şehrin bugünkü konumu
Tıpkı İstanbul gibi, Trabzon şehrinin
de sahip olduğu tarihsel ve doğal güzellikler tahrip edilmiştir. Aynı
İstanbul’daki gibi betonlaşma had safhadadır, müteahhitlerin elinde eskiden
kalan şehir acımasızca yok edilmiştir ve şehir dokusunu yitirmiştir. Örneğin
Karadeniz Sahil yolu bir felakettir, halk denizden adeta koparılmış ve yerine
otoyol yapılmıştır. Çocukluğumun sahildeki çay bahçeleri kültürü yoktur artık.
Nehirlerin üzerine yapılan HES’ler nehirleri kurutmaktadır. Bu açıdan Trabzon’a
giden insanların bir yönden hayal kırıklığı yaşaması da söz konusu olabilir.
Şehir kimliğini yitirmiş sıradan bir beton kentle karşılaşabilirler.
Bir avuntu olacaksa eğer, şehirde
son yıllarda birkaç tarihi ve turistik yerin restore edilerek yenilendiğini ve
turizme açıldığını da belirtmekte fayda vardır.
Trabzon’da nereyi görmeli?
Son yıllarda artan ulaşım
olanakları, şehirleşme, internet, tur organizasyonları gibi nedenlerle insanlar
seyahat eder olmuşlardır. Fakat bundan sonra da seyahat etmek bir tüketim
haline dönüşmüştür. Yani insanlar artık sürekli farklı yerler görme
arayışındadır. Yani x şehrini ve x şehrinde gezilip görülecek yerlere gittikten
sonra sırada y şehri ve orada gezilip görülecek yerler gelir. Her hafta vizyona
girecek yeni filmi izlemek gibi bir tüketim anlayışı olsa gerek. Dışarıdan
gezip gören ve giden bir göz olarak değil, gidilen yerin bilincinde olmak gerekir.
Şehirde yürüyüş
Atapark civarından şehrin
merkezine yapılacak bir yürüyüşte, Devlet Tiyatrosunun karşısında bulunan 1506
yılında yapılmış Gülbahar Hatun Türbesi
ve camisi görülerek geçilmelidir. Aşağıya doğru devam edilince Trabzon kalesi ve surlar göze çarpar.
Bu surlar denizden başlayarak şehrin yükseklerine kadar uzanmaktadır. Rus
tarihiçi Uspenski, İç kalenin yönü İstanbul’a dönüktür diyerek şehrin
İstanbul’la bağlantısını dile getirmiştir.
Kaleden sonra tarihi Zağnos
Köprüsü’nden geçilir, karşıda devam eden surları izlemek mümkündür.
Köprünün sonunda yeni restore edilip düzenlenen Kanuni Evi gibi yapılar vardır.
İç taraflara yüründüğünde yine surların üstünden şehre göz atmak mümkündür.
Buranın devamında Ortahisar camisi
ya da Bizans dönemindeki adıyla Altın
Başlı Meryem Ana Kilisesi yer alır. Döneminde şehrin başkilisesi olduğu
söylenmektedir ve Osmanlı zamanında da süslemeler, ince bir taş işçiliği ile
yapılan minare ve ceviz ağacından minber gibi pek çok katkı yapılmıştır. Buranın
devamında şu anda müze olarak kullanılan eski Hükümet Konağı vardır, burada bir sergiye rast gelinirse şehrin
yerel sanatçılarının resim, el işi gibi eserleri görülebilir. Buradan şehre
doğru yürünerek Tabakhane Köprüsü
geçilir, dik bir yokuştan devam edildiğinde şehir merkezine doğru, Uzun Sokağın
girişindeki eski güzel bir konak olan Trabzon
Müzesi ziyaret edilmelidir. Burası artık şehrin merkezidir, bulunacak
gümüşçüler ve yerel mağazalardan alışveriş yapılabilir. Bu gezinin sonunda
şehir merkezinde yemek molası verilecekse, iyi bir lokantada odun ateşinde
yapılan dönerin tadına bakılmasını öneririm. Daha şehre özgü bir lezzet olan
Trabzon pidesi de denenebilir, ama tereyağlı pideyi kışın yemek daha uygun
olur. Elbette şehrin merkezinde türemiş fast food’cu, tavuk dönercilerden uzak
durulmalıdır. Ayrıca Atatürk Alanı civarında orijinali bulunabilecek Trabzon
Simidi de alınıp çantaya atılmalıdır. Meydan Parkı denilen Atatürk Alanında
yemek ve yürüyüş sonrası oturup bir çay içme alternatifi de
değerlendirilebilir.
(Zağnos Köprüsü)
Bunun haricinde gidilmesi gereken başlıca yerlere kısaca değinelim:
1. Ayasofya Müzesi
Geç dönem Bizans mimarisi ürünü olan, denize karşı yüksekçe bir yere yapılmış güzel bir kilisedir. Osmanlı döneminde cami olarak kullanılmış ve 1950’lerde müzeye dönüştürülmüştür. Tıpkı İstanbul Ayasofya müzesi gibi tekrar camiye dönüşme tartışmaları 2013 yılında meyvesini vermiştir. Artık frekslerin üzeri örtülmekte ve namaz kılınmaktadır. Buradan denize doğru bakıldığında yapılan sahil yolu ve doğa tahribatını görmek mümkündür.
2. Atatürk Köşkü
Şehirden uzakta, çam ağaçlarıyla çevrili, oldukça güzel bir mimariye sahip, bahçesinde havuzu olan bir yapıdır. Atatürk Trabzon’a 3 gelişinde de burada kalmış, vasiyetini burada doldurmuştur. Şehirde mutlaka görülmesi gereken bir yapıdır.
3. Akçaabat Köftesi
Akçaabat ilçesinde köfte yenilip sahilde yürüyüş yapılabilir. Bu lokantalarda yöreye özgü farklı kuymak, kaygana gibi lezzetleri de bulmak mümkündür. En iyisi elbette ilçenin küçük yerel lokantalarında piyazla köfte yemektir.
4. Sumela (Meryemana) Manastırı
Maçka ilçesindeki bu eşsiz yapıya 1 gün ayrılmalı, manastıra kadar patika yolda yürünmeli ve dağ havası alınmalıdır. Yörenin doğasına ve Manastıra hayran kalınacaktır. Maçka ilçesinde aynı gün Vazelon manastırı da görülebilir.
5. Uzungöl
Şehrin doğusuna doğru yaklaşık 100km uzaklıktaki bu doğa harikası yer betonlaşma, otellerin inşası ve turizme açılması ile bir parça bozulmuş olsa da vakit ayrılırsa görülmesi gereken yerlerin başında gelmektedir.
6. Boztepe
Trabzon gezisinde Boztepe’ye çıkıp semaverde çay içmek olmazsa olmazlar arasında yer almaktadır. Yukarıdan şehri ve denizi izleyebilirsiniz, son dönemde oldukça yoğun olan bu yeri kalabalıklardan hoşlanmayanlara önermemekteyim, aracınızı park edecek yer ve hatta oturacak yer bulmakta zorlanabilirsiniz, tepeye çıkarken yoğun bir trafikle de karşılaşmanız olasıdır. İlgilenenlerin buraya yakın bir yerde yer alan Kızlar Manastırına araçlarıyla uğramaları mümkündür.
7. Zigana Hamsiköy Sütlacı
Özel olarak Trabzon’dan iç kesimlere giderken Zigana’ya uğranabilir, doğa ve dağ havası sevenler için Hamsiköy’de yemek molası ve sütlacı denemeden geçilmemelidir.
8. Yeni Cuma Camisi
Yine fetihten sonra camiye çevrilmiş kiliselerdendir. Kentin koruyucusu Kutsal Yevkeni adıyla ilk olarak inşa edilmiştir. Şehrin merkezinde mahalle arasında kalmış bu yapıya meraklıları uğrayabilir.
9. St. Anna (Küçük Ayvasıl) Kilisesi
9. St. Anna (Küçük Ayvasıl) Kilisesi
Trabzon’da 7. Yüzyıldan
kalan şehrin merkezine yakın yerde bulunan kiliseye uğranabilir.
10. Cephanelik
Son dönemde restore edilip muhafazakâr zenginlere yönelik olarak restoran şekline getirilmiş bu yer de arabayla çıkılıp vakit ayrılıp görülebilecek tarihsel yapılardandır.
11. Sahil Molası
Ganita ya da Faroz’daki çay bahçelerinde oturmak şehrin havasını teneffüs etmek adına oldukça yerel bir etkinlik olacaktır.