13:53
0
Plaza insanlarının yaşamını anlatan bir roman. Burada beyaz yakalı, iyi giyimli, iyi eğitim almış, görünüşte kibar beyler ve bayanlar vardır. Sürekli toplantılar yapılır, konuşmalarında araya mutlaka İngilizce sözcükler sıkıştırılır, baskın bir hiyerarşi görülür. Karakterimiz Faruk bu tür hikâyelerde geçen kahraman tipine birebir uymaktadır. İyi bir üniversite eğitimi almıştır, yetenekli ve zekidir, bir şirketin üst düzey pozisyonunda çok yüksek bir maaşla çalışmaktadır, daha da yükselerek yönetim kuruluna girmek istemektedir, her şeyi detaylı bir şekilde inceleyen, özel zevkleri olan biridir. Parıltılı bir yaşamı vardır ama öte yandan büyük kaygılarla yaşamaktadır: bir ekonomik krizde ya da herhangi bir aksilikte işini ve bu lüks yaşantısını kaybetme riski. Bundan dolayı çevresinde kimseye güvenmez ve gündelik çıkarlar üzerine kurulu bir yaşam sürdürür. Çok çalışır, uykusuz kalır, çocuğunu ihmal eder. Bir modern köle gibi boyun eğer üstlerine ve hiçbir konuda sesini çıkaramaz; sonuçta maaşlı bir çalışandır. Kariyer planları ve sınıf atlama hayalleriyle, tırnaklarıyla kazıyarak girdiği bir girdabın içindedir aslında. Geri dönüşü de zordur. Güneyde bir sahil kasabasına yerleşmek ya da hobisini mesleği haline getirmek gibi hayalleri vardır artık. Bunun için işlerini yoluna sokmalı, az daha para biriktirmelidir.


Romana dönersek, bir şirket öyküsü anlatıldığı için heyecan uyandırmaktadır kitap. Hikayede Mobay-Oil isimli şirkette bir yolsuzluk saptanmıştır ve kahramanımız Faruk bu yolsuzluğu araştırmakla görevlendirilir. Görüldüğü kadarıyla sahte işe almalar düzenlenmiştir, birileri çalışmadığı halde şirkette çalışıyor gibi gösterilmiş, maaşları hesabına yatırılmış, adlarına yüklü faturalar kesilmiş ve sonunda da yüksek bir tazminatla işten çıkarılmışlar. Faruk işe alınan kişilere ulaşır ve tüm bu yolsuzluğun arkasında olduğu düşünülen Süleyman Kara’yı arar. Bu açıdan hikaye bir polisiye havasında merak uyandırıcı şekilde ilerler. Romandaki karakterlerin hemen hepsi marjinal kişiliklerdir ve bundan dolayı ilgi çekicidir. Belki bu kadar kurgusal olduğundan kitap 240 sayfa ile sınırlanmış, karakterler ve olaylarda derinlemesine anlatıma gidilmemiş.

Son olarak tüm plaza hikayelerinde anlatıldığı gibi, Faruk’un yerinde olmadığınız için, bir şirketin yüksek pozisyonunda, dolgun maaşla çalışmadığınız için kendinizi şanslı hissedebilirsiniz. Çok şükür, iyi ki onun yerinde değilim ben diyebilirsiniz.

Kısa bir alıntı:

Otuz beşinden sonraysa “Bu saatten sonra” kompleksine kapılmıştı: Bu saatten sonra birinin yanında çalışamazdı, bu saatten sonra bodrum katta bir daireye taşınamazdı, bu saatten sonra Mahmutpaşa’dan giyinecek değildi, bu saatten sonra Seyla’yı devlet okuluna gönderemezdi... (sf. 195)