Plaza insanlarının yaşamını
anlatan bir roman. Burada beyaz yakalı, iyi giyimli, iyi eğitim almış,
görünüşte kibar beyler ve bayanlar vardır. Sürekli toplantılar yapılır,
konuşmalarında araya mutlaka İngilizce sözcükler sıkıştırılır, baskın bir
hiyerarşi görülür. Karakterimiz Faruk bu tür hikâyelerde geçen kahraman tipine
birebir uymaktadır. İyi bir üniversite eğitimi almıştır, yetenekli ve zekidir,
bir şirketin üst düzey pozisyonunda çok yüksek bir maaşla çalışmaktadır, daha
da yükselerek yönetim kuruluna girmek istemektedir, her şeyi detaylı bir
şekilde inceleyen, özel zevkleri olan biridir. Parıltılı bir yaşamı vardır ama öte
yandan büyük kaygılarla yaşamaktadır: bir ekonomik krizde ya da herhangi bir
aksilikte işini ve bu lüks yaşantısını kaybetme riski. Bundan dolayı çevresinde
kimseye güvenmez ve gündelik çıkarlar üzerine kurulu bir yaşam sürdürür. Çok
çalışır, uykusuz kalır, çocuğunu ihmal eder. Bir modern köle gibi boyun eğer
üstlerine ve hiçbir konuda sesini çıkaramaz; sonuçta maaşlı bir çalışandır. Kariyer
planları ve sınıf atlama hayalleriyle, tırnaklarıyla kazıyarak girdiği bir
girdabın içindedir aslında. Geri dönüşü de zordur. Güneyde bir sahil kasabasına
yerleşmek ya da hobisini mesleği haline getirmek gibi hayalleri vardır artık.
Bunun için işlerini yoluna sokmalı, az daha para biriktirmelidir.
Romana dönersek, bir şirket
öyküsü anlatıldığı için heyecan uyandırmaktadır kitap. Hikayede Mobay-Oil
isimli şirkette bir yolsuzluk saptanmıştır ve kahramanımız Faruk bu yolsuzluğu
araştırmakla görevlendirilir. Görüldüğü kadarıyla sahte işe almalar
düzenlenmiştir, birileri çalışmadığı halde şirkette çalışıyor gibi gösterilmiş,
maaşları hesabına yatırılmış, adlarına yüklü faturalar kesilmiş ve sonunda da
yüksek bir tazminatla işten çıkarılmışlar. Faruk işe alınan kişilere ulaşır ve
tüm bu yolsuzluğun arkasında olduğu düşünülen Süleyman Kara’yı arar. Bu açıdan
hikaye bir polisiye havasında merak uyandırıcı şekilde ilerler. Romandaki
karakterlerin hemen hepsi marjinal kişiliklerdir ve bundan dolayı ilgi
çekicidir. Belki bu kadar kurgusal olduğundan kitap 240 sayfa ile sınırlanmış, karakterler
ve olaylarda derinlemesine anlatıma gidilmemiş.
Son olarak tüm plaza hikayelerinde
anlatıldığı gibi, Faruk’un yerinde olmadığınız için, bir şirketin yüksek
pozisyonunda, dolgun maaşla çalışmadığınız için kendinizi şanslı
hissedebilirsiniz. Çok şükür, iyi ki onun yerinde değilim ben diyebilirsiniz.
Kısa bir alıntı:
Otuz beşinden sonraysa “Bu saatten sonra” kompleksine kapılmıştı: Bu
saatten sonra birinin yanında çalışamazdı, bu saatten sonra bodrum katta bir
daireye taşınamazdı, bu saatten sonra Mahmutpaşa’dan giyinecek değildi, bu
saatten sonra Seyla’yı devlet okuluna gönderemezdi... (sf. 195)