10:05
0

Stoacılık ilk olarak antik Yunan devletlerinin parçalandığı, Aristotales ve Büyük İskender'in ölümünün ardından Yunan şehir devletlerinin gerilemeye başladığı bir dönemde ortaya çıktı. Atina'daki yaşam kalitesi ve kültür yerini daha düşük bir ahlak seviyesine bırakmış, önceki düzenin samimiyeti ve evrenselliği bozulmuştu. Benzer şekilde stoacılığın Roma İmparatorluğundaki yükselişi de yine bir gerileme döneminde geldi. En büyük stoacı düşünürlerden imparator ve filozof Marcus Aurelius, ki kendisi Roma'nın son iyi hükümdarı olarak anılır, bütün ömrünü Cermen kabileleriyle savaşmakla geçirdi. Büyük bir devlet adamı, kumandan ve filozoftu. Onun zamanında Roma'nın eski görkemli günleri geride kalmaya başlamış, ülke birçok sorunla boğuşmaktaydı. Bu imparator yaşadığı oldukça zorlu koşulları stoacı felsefenin öğretileriyle, ülkeyi ve belki de kendini yöneterek geçirdi. Bu dönemde bitmek bilmeyen savaşlar, isyanlar, veba salgınları, ekonomik çöküş vardı. Kuzeyde Cermen kabilelerinin saldırılarının ardı arkası kesilmiyordu, Doğu'da Perslerin tehdidi sürüyordu ve yaşananlardan memnun olmayıp iktidar için fırsat kollayan senatörler puslu bir havada bekliyordu. 


(Atina)

Stoacılık pasif bir yaklaşım değildi, fakat dışarıda işler kötü gittiği için özellikle insanın kendisine odaklanmasını öğütleyen bir düşünceydi. Bir çöküş dönemi felsefeydi ve bunun tam karşısında yükseliş dönemi felsefesi olan aydınlanmacılık duruyordu. Aydınlanmacılıkta iyiye, güzele olan ilgi ve sevgi; stoacılarda dünyanın ve insanların aslında kötü olduğunu ve mutlu olmak için bunu kabul etmek gerektiğine götürdü.

Aydınlanmacı dönemde insanlar doğayı değiştirip daha mutlu yaşamayı düşünürken gelinen noktada onu değiştirmek yerine onunla uyum içinde yaşamanın önemli olduğunu gördüler, ya da mutluluk getireceğini düşünmeye başladılar. Sanki evet yapacak bir şey yok bari olanla yetinelim gibisinden. Tüketmek yerine minimalist ve alçak gönüllü bir yaşama gittiler, eskiden üretimin verdiği coşku dünyayı bir çöplüğe çevirmişken, mutluluğumuzun maddi şeylere bağlı olmadığını, tek başına var olmanın mutlu olmak için yeterli olacağını düşündüler.


Aydınlanmacı gelenekten gelen bir neslin coşkusu söylemden ileri gitmemeye başlamamıştı. Dünyanın ya da insanların kötü bir yer olacağını düşünemeyen, geleceğe umutla bakan bu kişiler yaşadıkları hayal kırıklıkları karşısında kendi içine kapanma ya da bunalıma girme durumlarıyla karşı karşıya kalmışlardı. Yardımlarına modern bilişsel davranışçı psikolojinin atası sayılabilecek bir düşünce yapısı koştu, stoacılık. Başımıza gelen şeyleri değiştiremeyiz ama bunlara yaklaşımımızı değiştirebiliriz. İşte Kıbrıslı Zenon'un gemileri batmış, bütün mal varlığını kaybetmiştir. Ne kalmıştır geriye? Gerçek olanı değiştirmek yerine onu olduğu gibi kabul etmek üzerine bir düşünüştür.




 (At Üzerinde Marcus Aurelius Heykeli) 

Antik stoacı filozoflar doğanın ve dünyanın bir sebep sonuç ilişkisi içerisinde çalıştığını biliyorlardı. Rasyonel bilimin kurucuları Sokrates ve Platon gibi filozoflardan etkilenmişlerdi.  Gerçekleşen her şeyin bir nedeni vardı ve insan bu nedeni anlayabilirdi. İnsan da bu doğal yasaların içinde yaşayan bir canlıydı ve eğer bu yasaları anlar, buna göre hareket ederse mutlu olurdu, aksi takdirde yanılması ya da kendini kandırması ve hata yapması kaçınılmazdı. Öfke ya da hayal kırıklığının nedeni de insanın kendisidir, çünkü o olacakları görememiştir, hayat kendi beklentilerinin aksine bir sürü istenmeyen şeyle doludur, yaşadıkça buna uygun önlemler geliştirirsin ve iyi bir yaşam geçirmeye çalışırsın.

Aydınlanmacı dönemde insanlar kardeştiler, korkmalarını gereken pek bir durum yoktu, korku akıllarına gelmezdi, umutluydular. Fakat stoacı dönemde insanlar, dış dünyanın kötülükleri karşısında korkularıyla baş edebilmeyi, cesur olmayı öğrendiler. Korkma dediler kendilerine, korkacak ne vardı ki? Erdem, tolerans ve kendini kontrol etme gibi özellikler geliştirdiler.

Mesela bu düşünceden birkaç özlü söz:

"Senin huzursuzluğun başkalarıyla değil, kendi kendinle bağdaşamadığın içindir..." Epiktetos

"Depremden, sellerden korkuyorsan kendini çok önemsiyor olmalısın." Seneca

Senin bardağını kırdıkları vakit, komşunun bardağı kırıldığı kadar sakin olmalısın.”  Epiktetos

“Biraz zaman geçsin her şeyi unutacaksın, biraz zaman geçsin her şey seni unutacak. “ Marcus Aurelius

Iustinianos, bizim Bizans dediğimiz Roma'da Stoacılığı ortadan kaldıran imparator oldu. Bu yalnızca Hristiyan düşüncesini yaymakla ilgili değildi, bir düşüncenin anti-tezini savunmak gibi, Bizans'ın ve insanlık tarihinin en büyük hükümdarlarından oldu. Roma hukukunu geliştirdi, Ayasofya'yı inşa ettirdi, İstanbul'a suyolları yaptırdı, İtalya ve Afrika kıyılarını fethetti. Herkesin karşı çıkmasına karşın efsane bir kadın olan Teodora ile evlendi. Perslilerle savaştı, büyük komutanlar yetiştirdi. Stoacılığın bütün o mütevazi yaşamını yıkan bir tarzda yaşadı. Hazinesinde amcasının biriktirdiği bütün altınları harcayıp yaptı tüm bunları.