(Iustinianos zamanında Bizans İmparatorluğu)
Bin yıllık karanlığın ardından
Avrupa'daki feodal sistem anamalcılığı doğurdu. Haçlı seferleri bunun ön
aşamasıydı. Zayıflayan Bizans'tan kaçan bilim adamlarının beraberlerinde
getirdikleri eski Yunan ve Roma kitapları batıda tekrar okunmaya başlandı. Haçlılar
Müslümanlardan bilmi öğrendiler. Barut’un kullanımıyla birlikte derebeylikler
yıkılmaya yerini güçlü monarşik krallıklara bırakmaya başlamıştı.
Orta çağ Sonrası Avrupa
15. ve 16. Yüzyıllar - Portekiz ve İspanya
Portekizliler Çin’den pusulayı
alarak gemi yapımını ilk geliştiren ve uzak denizlere açılan devlet oldu.
Ortaçağ’da yiyeceklerin saklanması için Asya’dan gelen baharata ihtiyaç
vardı(Baharat yolu).
Portekizliler Doğu Afrika’ya
açıldı. Burada koloniler kurup ticareti geliştirdiler.
1488’de Dias Ümit Burnu’nu
keşfetti. Buranın Ümit Burnu olarak adlandırılması, 70 yıllık bir rüyanın
gerçekleşmesinden dolayı idi, çünkü Portekizliler denizden Hindistan’a ulaşacak
bir rota arıyorlardı. 1498’de Hindistan’a ilk ulaşan kişi ise Vasco de Gama
oldu.
İspanya Kraliçesi I. Isabel
güzelliği ile nam salmıştır. Günde 4 defa banyo yaptığı ve sürekli beyaz
elbiseler giydiği söylenir. Kraliçe El Hamra kalesini aldıktan sonra Endülüs
Emevi devletine son verir. Bundan sonra komşusu Portekiz gibi denizlere açılıp
ticaretin getirdiği zenginliği elde etmek isterler.
Dünyanın yuvarlak olduğu
inancıyla Kristof Kolomb Batıdan dolaşarak Hindistan’a ulaşmak ister. Bu fikir
Portekiz Kralına çok cazip gelmez, çünkü kendileri zaten Güney Afrika’ya
yönelmişlerdir ve buranın zenginlikleri ülkelerine akmaktadır. I. Isabel
Kristof Kolomb’u kabul eder ve emrine gemiler verir. Kolomb Amerika’yı
keşfeder.
İspanyollar Amerika’yı yağmaladılar,
şiddet ve talanla Dünyanın o zamanki süper gücü haline geldiler.
17. Yüzyıl Hollanda
Kapitalizmi anlamak için Hollanda
tarihine bakmak gerekir.
Ticaret ve şehirlerin oluşması
ekonomik özgürlük getirmişti. O dönemde dünyanın ticaret merkezi Hollanda idi.
Tüm dünyaya gemiler Hollanda limanlarından kalkıyor, ülkeye gelen
zenginliklerle şehirler zenginleşip gelişiyordu. O zaman bile Hollanda halkının
yarısı şehirlerde yaşıyordu.
Hollandalıların bir kralları
yoktu, bunu önemsemiyorlardı. Önce İspanyolların egemenliğine girmeye ses
çıkarmadılar, sonra İngiliz Kraliçesinin; ta ki bu ülkeler vergi istemeye
başlayana kadar. Bundan sonra Hollandalılar baş kaldırdı, ülkelerinden
yabancıları attılar.
Şehir halkı soylulardan bağımsız hale geldi ve
vergi vermemeye başladı.
Serbest ticaretin ulaştığı doruk
noktası, savaş halinde olduğu halde İspanyol soylulalarının gümüşlerinin
Amsterdam bankalarında ve borsalarında hiçbir engelle karşılaşmadan işlem
görebilmesiydi. Ticarete hiçbir şey engel olamazdı.
Hollanda halkı topladıkları
parayla Hollanda Doğu Hindistan Şirketini kurdu, bu tarihte kurulan ilk
müşterek holding olma özelliğine sahipti. İnsanlar yatırdıkları paralarını bir
deftere kaydettirip, kurulan şirkete hissedar olmuşlardı. Toplanan paralarla
büyük bir filo kuruldu ve filo denize açıldı. Asya’da kurulan ticaret
imparatorluğu 10 yıl sonra hissedarlarına kar payı ödemeye başladı. Bu
imparatorluk Endonezya’dan Brezilya’ya,Yeni Zelenda’dan New York’a (New
Amsterdam) kadar uzanıyordu.
Dünyanın ilk borsası Amsterdam’da
kuruldu. Sermaye birikiminin devasal boyutlara ulaşması bankacılığı doğurdu.
Kredi alıp veren ilk modern banka Amsterdam’da ortaya çıktı. Tüm bu ticari
etkinliğin içinde köle ticareti de bulunmaktaydı.
Bu dönemde Hollanda'da Rembrandt, Vermeer, van Eyck gibi usta ressamlar ülkelerindeki zenginliği resmettiler.
(Van Eck’in tablosu
Hollandalıların bolluk içindeki hayatını resmeder.)
17. ve 18. Yüzyıl İngiltere
İspanya dünyanın hakimiydi ama
bunu yağmacılık sayesinde erişmişti. İngiltere’de ise sanayi gelişmişti. Isac
Newton gibi bilim adamları yetiştirdiler. Buhar makinesini icat ettiler. İngiltere’nin
gelişmiş topları yenilmez İspanyol filosunu batırdı ve İspanya’nın denizlerdeki
üstünlüklerine son verdi.
Daha sonra İngiltere’nin
gelişmesinde Magna Carta ile monarşinin yetkilerinin azalması, burjuva
sınıfının söz sahibi olması ile güneş batmayan imparatorluk kuruldu.
18. yüzyıl Fransız Monarşisi
Monarşi en güçlü dönemini
Fransa’da yaşadı ve bunun sonucunda da 1789 devrimiyle ortadan kalktı. Bütün
Fransız ulusunun zenginliği Fransız monarşisine akıyordu. Bu yoğun sömürü
altında soylular muhteşem saraylar ve ihtişamlı bir yaşam kurdular kendilerine.
14. Louis tahta çıktığında
başbakanı azletti ve ülkeyi yalnızca kendi yönetti. 54 yıllık hükümdarlığı
boyunca 31 yıllık savaş politikası güttü. Soylularla sıradan halk arasında çok büyük bir uçurum vardı. Savaşlar bu uçurumu derinleştirdi.
14. Louis zamanında Paris bir kültür ve sanat şehrine dönüşmüştür. Dans, müzik, resim, tiyatro, mimarlık ve bilim enstitüleri açıldı. Bu dönemde Fransızca diplomasi dili haline geldi. Uluslararası anlaşmalar Fransızca yazılmakta, Avrupa'nın her yerinde, saraylar ve soylular arasında Fransızca konuşulmaktaydı.
14. Louis zamanında Paris bir kültür ve sanat şehrine dönüşmüştür. Dans, müzik, resim, tiyatro, mimarlık ve bilim enstitüleri açıldı. Bu dönemde Fransızca diplomasi dili haline geldi. Uluslararası anlaşmalar Fransızca yazılmakta, Avrupa'nın her yerinde, saraylar ve soylular arasında Fransızca konuşulmaktaydı.
İmtiyazlı sınıflardan vergi almak
isteyince 16. Louis’ye tüm sınıflar düşman kesildi. Fransız ihtilali
neticesinde hayatı giyotinde son buldu.
Fransız ihtilali ile insan
hakları bildirgesi yayınlandı. Avrupa’nın en zorba krallığında Avrupa'nın en
eşitlikçi ideolojisi ortaya çıkmıştı. Aydınlanma düşüncesi tüm Avrupa’yı
derinden etkilemişti. Bilimin, insan haklarının herkese yayılmasını, insanların
ülkelerine, devlet otoritesine ve dine yeni bir anlayışla bakmasını
sağlamıştır. Bilim ve akla giden yol açıldı. Kralın refahı ya da iradesi değil,
kitlelerin istekleri doğrultusunda yeni bir toplumsal sözleşme yaratılmalıydı.