14:48
0
Roma güvenli bir yer olmaktan çıkınca imparator Konstantin başkenti İstanbul’a taşır. Sonraki 2 yüzyıl içinde Batı Roma artan barbar istilaları neticesinde bir harabeye döner. Avrupa’da kölelik sistemi yerini derebeyliğe bırakmıştır, ihtişamlı Roma şehirleri yok olmuş, bu şehirler küçük birer kasaba ve köye dönüşmüştür; buralarda nüfus azalmış, büyük mimari yapılar ortadan kalkmıştır. Roma'nın kompleks devlet sistemi ve hukuksal otoritesi kaybolmuş, yerine derebeyi zorbalığı yerleşmiştir. Batı, orta çağ karanlığını yaşarken Doğu Roma imparatorluğu Asya’nın zenginlikleriyle bolluk içinde varlığını devam ettiriyordu. Bizans şehirlerindeki kolezyumlarda gladyatör yarışları düzenlenmekte, su yolları ile şehirlere su taşınmaktaydı. İstanbul’da Ayasofya gibi mimari yapılar inşa edilmişti. Orta çağda Avrupa’nın en büyük şehirlerinin nüfusu 200 bin civarında iken İstanbul 1 milyonun üzerinde insanı ağırlıyordu. Orta çağda İstanbul bir ticaret ve sanayi kentiydi, üniversiteleri, fabrikaları vardı. Bizans o kadar zengindi ki Haçlılar İstanbul’u yağmaladıktan sonra bile Bizanslılar Kiliselerindeki altınları bozdurup ülkelerini yeniden kurabildiler.


(Iustinianos zamanında Bizans İmparatorluğu)

Bin yıllık karanlığın ardından Avrupa'daki feodal sistem anamalcılığı doğurdu. Haçlı seferleri bunun ön aşamasıydı. Zayıflayan Bizans'tan kaçan bilim adamlarının beraberlerinde getirdikleri eski Yunan ve Roma kitapları batıda tekrar okunmaya başlandı. Haçlılar Müslümanlardan bilmi öğrendiler. Barut’un kullanımıyla birlikte derebeylikler yıkılmaya yerini güçlü monarşik krallıklara bırakmaya başlamıştı.

Orta çağ Sonrası Avrupa

15. ve 16. Yüzyıllar - Portekiz ve İspanya

Portekizliler Çin’den pusulayı alarak gemi yapımını ilk geliştiren ve uzak denizlere açılan devlet oldu. Ortaçağ’da yiyeceklerin saklanması için Asya’dan gelen baharata ihtiyaç vardı(Baharat yolu).
Portekizliler Doğu Afrika’ya açıldı. Burada koloniler kurup ticareti geliştirdiler.

1488’de Dias Ümit Burnu’nu keşfetti. Buranın Ümit Burnu olarak adlandırılması, 70 yıllık bir rüyanın gerçekleşmesinden dolayı idi, çünkü Portekizliler denizden Hindistan’a ulaşacak bir rota arıyorlardı. 1498’de Hindistan’a ilk ulaşan kişi ise Vasco de Gama oldu.

İspanya Kraliçesi I. Isabel güzelliği ile nam salmıştır. Günde 4 defa banyo yaptığı ve sürekli beyaz elbiseler giydiği söylenir. Kraliçe El Hamra kalesini aldıktan sonra Endülüs Emevi devletine son verir. Bundan sonra komşusu Portekiz gibi denizlere açılıp ticaretin getirdiği zenginliği elde etmek isterler.

Dünyanın yuvarlak olduğu inancıyla Kristof Kolomb Batıdan dolaşarak Hindistan’a ulaşmak ister. Bu fikir Portekiz Kralına çok cazip gelmez, çünkü kendileri zaten Güney Afrika’ya yönelmişlerdir ve buranın zenginlikleri ülkelerine akmaktadır. I. Isabel Kristof Kolomb’u kabul eder ve emrine gemiler verir. Kolomb Amerika’yı keşfeder.

İspanyollar Amerika’yı yağmaladılar, şiddet ve talanla Dünyanın o zamanki süper gücü haline geldiler.

17.  Yüzyıl Hollanda

Kapitalizmi anlamak için Hollanda tarihine bakmak gerekir.

Ticaret ve şehirlerin oluşması ekonomik özgürlük getirmişti. O dönemde dünyanın ticaret merkezi Hollanda idi. Tüm dünyaya gemiler Hollanda limanlarından kalkıyor, ülkeye gelen zenginliklerle şehirler zenginleşip gelişiyordu. O zaman bile Hollanda halkının yarısı şehirlerde yaşıyordu.

Hollandalıların bir kralları yoktu, bunu önemsemiyorlardı. Önce İspanyolların egemenliğine girmeye ses çıkarmadılar, sonra İngiliz Kraliçesinin; ta ki bu ülkeler vergi istemeye başlayana kadar. Bundan sonra Hollandalılar baş kaldırdı, ülkelerinden yabancıları attılar.

 Şehir halkı soylulardan bağımsız hale geldi ve vergi vermemeye başladı.

Serbest ticaretin ulaştığı doruk noktası, savaş halinde olduğu halde İspanyol soylulalarının gümüşlerinin Amsterdam bankalarında ve borsalarında hiçbir engelle karşılaşmadan işlem görebilmesiydi. Ticarete hiçbir şey engel olamazdı.

Hollanda halkı topladıkları parayla Hollanda Doğu Hindistan Şirketini kurdu, bu tarihte kurulan ilk müşterek holding olma özelliğine sahipti. İnsanlar yatırdıkları paralarını bir deftere kaydettirip, kurulan şirkete hissedar olmuşlardı. Toplanan paralarla büyük bir filo kuruldu ve filo denize açıldı. Asya’da kurulan ticaret imparatorluğu 10 yıl sonra  hissedarlarına kar payı ödemeye başladı. Bu imparatorluk Endonezya’dan Brezilya’ya,Yeni Zelenda’dan New York’a (New Amsterdam) kadar uzanıyordu.

Dünyanın ilk borsası Amsterdam’da kuruldu. Sermaye birikiminin devasal boyutlara ulaşması bankacılığı doğurdu. Kredi alıp veren ilk modern banka Amsterdam’da ortaya çıktı. Tüm bu ticari etkinliğin içinde köle ticareti de bulunmaktaydı.

Bu dönemde Hollanda'da Rembrandt, Vermeer, van Eyck gibi usta ressamlar ülkelerindeki zenginliği resmettiler.  

(Van Eck’in tablosu Hollandalıların bolluk içindeki hayatını resmeder.)

17. ve 18. Yüzyıl İngiltere

İspanya dünyanın hakimiydi ama bunu yağmacılık sayesinde erişmişti. İngiltere’de ise sanayi gelişmişti. Isac Newton gibi bilim adamları yetiştirdiler. Buhar makinesini icat ettiler. İngiltere’nin gelişmiş topları yenilmez İspanyol filosunu batırdı ve İspanya’nın denizlerdeki üstünlüklerine son verdi.

Daha sonra İngiltere’nin gelişmesinde Magna Carta ile monarşinin yetkilerinin azalması, burjuva sınıfının söz sahibi olması ile güneş batmayan imparatorluk kuruldu.

18. yüzyıl Fransız Monarşisi

Monarşi en güçlü dönemini Fransa’da yaşadı ve bunun sonucunda da 1789 devrimiyle ortadan kalktı. Bütün Fransız ulusunun zenginliği Fransız monarşisine akıyordu. Bu yoğun sömürü altında soylular muhteşem saraylar ve ihtişamlı bir yaşam kurdular kendilerine.

14. Louis tahta çıktığında başbakanı azletti ve ülkeyi yalnızca kendi yönetti. 54 yıllık hükümdarlığı boyunca 31 yıllık savaş politikası güttü. Soylularla sıradan halk arasında çok büyük bir uçurum vardı. Savaşlar bu uçurumu derinleştirdi.

14. Louis zamanında Paris bir kültür ve sanat şehrine dönüşmüştür. Dans, müzik, resim, tiyatro, mimarlık ve bilim enstitüleri açıldı. Bu dönemde Fransızca diplomasi dili haline geldi. Uluslararası anlaşmalar Fransızca yazılmakta, Avrupa'nın her yerinde, saraylar ve soylular arasında Fransızca konuşulmaktaydı.

İmtiyazlı sınıflardan vergi almak isteyince 16. Louis’ye tüm sınıflar düşman kesildi. Fransız ihtilali neticesinde hayatı giyotinde son buldu.

Fransız ihtilali ile insan hakları bildirgesi yayınlandı. Avrupa’nın en zorba krallığında Avrupa'nın en eşitlikçi ideolojisi ortaya çıkmıştı. Aydınlanma düşüncesi tüm Avrupa’yı derinden etkilemişti. Bilimin, insan haklarının herkese yayılmasını, insanların ülkelerine, devlet otoritesine ve dine yeni bir anlayışla bakmasını sağlamıştır. Bilim ve akla giden yol açıldı. Kralın refahı ya da iradesi değil, kitlelerin istekleri doğrultusunda yeni bir toplumsal sözleşme yaratılmalıydı.